Herkesi enayi gören dolandırıcıları saymazsak evet aşırı spiritüelliğin ruhun çektiği acıyla alakası var. Neden mi? Hemen anlatayım.
İnsan ilkel çağlardan beri acı çektiğinde veya korktuğunda beyni kaç-savaş döngüsünün içine girer fakat bazı insanlar ne kaçabilir ne de savaşabilir. Ama inançlarına sığınırlar ama acının sürekli oluşu onları inançlarından da uzaklaştırır. Karşılık vermek ve intikam almak isterler ama karşılık verecekleri güçleri olmadığı için kendilerini aşağılanmış hissederler ve yaşadıkları o anın içine sıkışıp kalırlar. Bu da onları travmatik bir şekilde kendi gerçekliğini yaratmaya iter. İşte tam da bu noktada devreye spiritüel uygulamalar, fallar, ritüeller ve büyüler girer. Kişi bu uygulamalarla kendi gerçekliğini yaratarak hem çektiği acının intikamını alarak kendisine olan saygısını geri kazanır ve kendine güveni gelir hem de ortaya bir irade koyabildiği için kendisini eskisi gibi çaresiz hissetmez ayrıca fal bakarak gelecek hakkında fikir sahibi olup geleceğini kontrol edecek önlemler alabileceğini düşünür.
Çünkü konu yaradılıştan gelen ihtiyaçlardır. İnsan sevilmek, anlaşılmak, haz almak ve güvende olmak ister. Yani eğer biri yaradılışsal olarak tembelse ve siz onu çalışkan olması için zorluyorsanız bu onu tüketir ama çalışkan ve hırslı birini çalışmaya zorlarsanız çok uzun vadede tükenme ihtimali olsa bile bu zorlanmadan motive olur. Dolayısıyla insanın mizacına hitap eden bir yaşam düzenine de ihtiyacı vardır.
Bu durumlara örnek olarak gördükleri zulm sonrası Kabala uygulamalarına başlayan yahudileri ve Korona zamanı evlere kapanıldığında artan falcıları ve büyücüleri gösterebiliriz.
Yorum bırakın